İşletmeler, geleceklerini şekillendirmek zorundadır ve her işletme olumsuz çevre faktörleri ile karşı karşıyadır. Üstelik bu faktörler rastgele ve düzensiz olarak işletmelerin karşısına çıkar. Bu faktörler işletmeleri de düzensizliğe ve bozulmaya yönlendirir. Bu yüzden işletmelerin belli bir sistem içinde faaliyet göstermeleri gerekmektedir. İşletmelerin kendilerine özgü işleyiş özellikleri vardır. Sistem içindeki parçalarının birbirleri ile iletişimi ve etkileşimi yüksektir. Sistemi oluşturan parçalardan herhangi birinde ortaya çıkacak olumlu veya olumsuz gelişmeler, sistemin bütününü etkileyecektir.
İşletmeler bir sistem içinde çalışmak ve varlıklarını sürdürmek zorundadır ve her işletme, bugünün koşullarında çevresi ile bilgi, enerji ve madde alışverişinde bulunmaktadır.
Ekonominin geneline bakıldığında 1980’ler öncesinde ülkemiz, sabit kur anlayışı ve ithal ikame kalkınma modeli uygulamaları ile dışarıya kapalı bir ekonomiye sahiptir. Ancak 1980’lerle birlikte ülkemizde serbest piyasa ekonomisi ve ihracata dayalı bir kalkınma modeli tercih edilmiş ve dışarıya açık bir ekonomi geçerli olmuştur.
1980’ler öncesinde geçerli olan ekonomik koşullar yüzünden işletmeler fazla gelecek endişesi duymamış ve uzağı görmeye çalışmak gibi bir çaba göstermemişlerdir.
Ama zamanla ekonomi açık ekonomi haline gelmiş, ürün ve para dolaşımı kolaylaşmış, teknoloji, iletişim ve ulaşım olanakları artmış, çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren yeni işletmeler açılmış, rekabet koşulları işletmeler için yaşamsal bir öneme ulaşmış, enflasyon oranları düşmeye ve dünya gittikçe küreselleşmeye ve küçülmeye başlamıştır.
Bütün bu faktörler yüzünden işletmeler artık, ulusal ve uluslararası rekabet ortamı ile, güçlü tüketicilerden oluşan piyasalarla, yeni yasal düzenlemeler ile, müşteri odaklı üretim anlayışı ile ve düşük maliyet kavramı ile tanışmıştır.
Böyle olunca da işletmeler, uzun vadeli işletme politikalarından vazgeçmeye ve anlık takiplere, analizlere, değişikliklere ihtiyaç duymaya başlamışlardır. İşletme politikalarının belirlenmesi ve yönetimi ise işletmeleri stratejik yönetim anlayışına yaklaştırmıştır.
1980’li yıllar öncesinde stratejik yönetim anlayışı daha ziyade çok uluslu şirketler, ve büyük holdingler tarafından bilinir ve uygulanırken, artık her boydan işletme startejik yönetim anlayışını bir araç olarak kullanmaktadır. Stratejik yönetim, resmi ve özel kuruluşlarda ya da kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarında, geleceğe yönelik amaç ve hedeflerin tespit edilmesine ve bunların elde edilebilmesi için yapılması gerekli çalışmaların belirlenmesine fırsat yaratan bir yönetim tekniğidir.
İşletmeler en iyi olmayı hedeflerken, işletmenin sürekli olarak yenilikleri takip etmesi, kendisini güncel tutması ve sürekli olarak bir devinim içinde olması gerektirmektedir. İşletmeler de canlı birer organizmadır. İşletmelerin uzun ömürlü olabilmesi için akılcı yol haritaları çizmeleri ve geleceklerini buna göre şekillendirmeleri gerekmektedir.
Böyle bir çabanın içinde, yapılacak çevre analizleri ve bu çerçevede emisyon ölçümleri büyük önem taşımaktadır. Emisyon ölçümleri, bugün hızlı sanayileşme ve yoğun şehirleşme yaşanan bölgelerde, çevre kirliliğini en düşük seviyeye çekmek için işletmelerin yaptırması gerekli olan ölçümlerdir.
Havayı ve çevreyi kirleten maddelerin başında karbon monoksit, ozon, azot oksitleri, kükürt dioksit, asılı partiküler maddeler ve kurşun gelmektedir. Her açıdan büyük şehirlerde havadaki kükürt ve azot oksit emisyonlarının düşürülmesi bir zorunluluktur. Yapılan araştırmalara göre hava kirliliği fazla olan bölgelerde insan yaşamı gittikçe kısalmaktadır.
Genel olarak yapılan başlıca emisyon ölçümleri şunlardır: