Kozmetik ürünlerin formüllerinde yer alan kimyasal maddeler, içlerinde mikroorganizma üremesi için uygun koşullar yaratmaktadır. Bu nedenle kozmetik ürünlerin mikrobiyal kalitesi, hem içeriğinde bulunan hammaddelerden ve sudan, hem de çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Gerçi yakın zamana kadar kozmetik ürünlerin steril olma zorunluluğu yoktu. Kozmetik ürünlerin kullanılması ile, içlerindeki mikrobiyolojik etkilenmeler yüzünden, insan vücudunda bir takım hasarlar ve rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Bu yüzden kozmetik üretici firmaları için yeni üretim koşulları ve yöntemleri uygulanmaya başlanmıştır.
Kozmetik ürünlerin mikrobiyalojik etkilenmelerine ilk olarak 1946 yılında Yeni Zelanda’da karşılaşılmıştır. Burada dört bebek, kullanılan talk pudrası yüzünden yaşamını kaybetmiştir. 1963 yılında ise tiroid tozu tabletlerini kullanan kişilerde Salmonella enfeksiyonlarına rastlanmıştır. Formülünde Pseudomonas aeruginosa bulunan bir göz damlası ise yaygın göz enfeksiyonlarına neden olmuştur. Arkasından Pseudomonas aeruginosa ile kontamine olan kozmetik ürünleri kullanan kişilerde bir takım enfeksiyonlar ortaya çıkmıştır.
Böyle olunca kozmetik ürünlerin oluşturduğu riskler, bu alanda çalışanların daha fazla dikkatini çekmiştir ve hemen çalışmalar başlatılmıştır. Kozmetik ürünler üreten firmalar, ürünlerin güvenli ve kaliteli olduğundan ve zararlı herhangi bir mikroorganizma içermediğinden emin olmak zorundadırlar. Bu nedenle ürünler tüketiciye sunulmadan önce ürün güvenliğini sağlamak amacı ile üretim ve geliştirme aşamalarında çeşitli testler yaptırmak zorundadırlar. Bu tesler arasında en fazla yapılanlar şunlardır:
Hem Türk Standartları Enstitüsü tarafından hem de yabancı kuruluşlar tarafından yayınlanmış standartlar ve kriterlere göre kozmetik ürünlerde şu maddelerin hiçbir şekilde bulunmaması gerekmektedir:
Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa, Staphylococcus aureus ve Salmonella typhimurium gibi patojen bakteriler
Candida albicans isimli patojen maya
Aspergillus niger küfü
Kozmetik ürünlerde mikrobiyalojik bulaşmaları saptamak için, geleneksel olarak onların kültürlerinin yapıldığı yöntemlere başvurulmaktadır. Ancak teknolojinin gelişmesine bağlı olarak yeni moleküler yöntemler kullanmak, mikroorganizmaların belirlenmesinde hızlı sonuçlar vermektedir. Geleneksel yöntemlerde, mikroorganizmaları tek tek izole etmek, saymak ve özleliklerini belirlemek hem güç olmakta hem de çok uzun zaman almaktadır. Bu nedenle 1990’lı yıllardan bugüne hızlı yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler kozmetik ürünlerde de oldukça kesin ve hızlı bir şekilde bakteri ve mayaların tespit edilmesinde de kullanılmaktadır.
Akredite laboratuvarlarda, yukarıda sözü edilen dört patojen bakteri ve bir patojen mayanın, hem klasik yöntemlerle hem de moleküler biyolojik yöntemlerle tanımlamaları yapılmakta ve kozmetik ürünlerde bakteri ve maya oluşumu belirlenmekte, ayrıca ambalajın ürünler üzerindeki etkileri tespit edilmektedir.
Kozmetik ürünlerin kaliteli olması ve tüketici sağlığı açısından problem yaratmaması farklı parametrelere bağlıdır. Örneğin kozmetik ürünlerde yer alan cıva gibi zararlı kimyasal maddeler cildin tahriş olmasına ve alerjilere neden olabilir. Kozmetik ürünlerin, bu tür enfeksiyonlara yol açacak bir mikroorganizma ile kontamine olmaması gerekmektedir.
Örneğin kozmetik ürünlerde bulunan gliserin, eğer uygun asitlik ve nem koşullarını bulursa, patojen bakteriler tarafından metabolize edilebilir. Bilhassa sulu kozmetik ürünler, nem açısından mantar ve bakterilerin oluşması için ideal bir ortam yaratmaktadır. Örneğin rujlar, göz farları, diş macunları, tıraş kremleri, sabunlar ve şampuanlar gibi kozmetik ürünlerde mikroorganizma üremesi çok kolaydır. Bu ürünlerde Escherichia coli, Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa ve Salmonella typhimurium gibi mikroorganizmalara ya da patojen bakterilere çok sık rastlanır.
Kozmetik ürünlerde bulaşmaya neden birçok kaynak bulunmaktadır. Üretimde kullanılan suyun yeterince saf olmaması, kullanılan hammaddenin kontamine olmuş olması, üretim sırasında kullanılan ekipmanların steril olmaması ve hava yoluyla kontaminasyon bunlara örnektir.